Merhaba Sevgili Işıl,
Az önce öğrendim Anadolu’da bir düzüne turna çifti kalmış. On dokuz kadar da yavru. Kuşların yaşayacağı alanları bitirip duruyoruz. Kurdun kuşun bir zamanlar olduğu gibi “göç, göç, göç” diye çığrışarak yollara düşmesine bir şey kalmadı demek. İnsanlarımız zaten ekmeklerinin peşinde Almanya, Avusturya, Hollanda, Fransa, İngiltere, Yeni Zelanda, İsveç, Norveç, Avustralya, Kanada’ya olmadı Rusya’ya gidip dönüp duruyorlar. Bir zamanlar Libya’ya da giderlerdi. Şimdi herhalde gidemiyorlardır. Suudi Arabistan yolları kapandı mı bilemiyorum.
Onların Sadece Türküleri Var (Aya Kitap) adlı çalışmanı okurken yazının senin için nasıl bir serüven kokusu taşıdığını daha iyi anladım. Hapishaneler, yurtlar, Almancıların yurtta kalan yakınlarının evleri, Güney ve Güneydoğu senin insan insan tarayıp öykü öykü kurduğun mekânlar olmuş gazetecilik adına. Bir kitap boyutunda yazdıysan beş kitaplık da söz biriktirmişsindir, öykü için, senaryo için, film için. Sen sözü görüntüye, görüntüyü sese çevirmeye bayılırsın bilirim.
68’in Devrim İçin Hareket Tiyatrosu’nun hem yazarlarından hem oyuncularından biriydin. Zap Köprüsü’nü anlatmak için metrelerce mavi kumaşı akıttın alanlarda.(“Ne güzel çocuklardınız” demeliyim, ama sizinle birlikte her şey güzeldi. Umut yaşıyordu henüz.)
Tuncel Kurtiz, bütün sanatlar içinde yalnızca edebiyata ve sinemaya inanır gibiydi. Bir tek kitap satılsa da yazarını yaşatacağını söylemek, sinemanın kalıcılığına inanmak gibi güzel bir düştür bence. Biz hepimiz düşlerimizi, şarkılarımızı, masallarımızı rüzgâra söylemişiz. Ve turnalarımızın türü tükenivermiş. Buğday tarlalarında biten mavi peygamber çiçekleri gibi.
Sevgili Işıl Özgentürk,
Ortaçağın gezgin halk şairlerini bilirsin, aralarında hiç kadın yoktur elbet. Ama ben onların bey şatosundan/konağından ağa şelalesine/ hanayına yolculuklarını hiç önemsemem. Onlardan daha güçlü şairlerdir köylerinden dışarı çıkamadan sevda masalları anlatan kadınlar.
Göğüslerinin sönmeyen ve küllenmeyen korlarını türkülere, klamlara taşıyanlar. Sesleri erkek kulaklarına yasaklandığı için şarkları, öyküleri meslek edinmeleri yasaklanmış Kürt kadınları vardır. Meryem Han ile Ayşe Şan bu yasağı dinlememiş, ama ailelerinin kargışına uğramış kadınlardır. Mezarlarının ailelerine yakın yerlere kazılmasına bile izin verilmemiş. Bütün Hikâyelerinin yer aldığı Derdim Yeter, Sakin Ol (Agora Kitaplığı) şu aralar başucumda. Dönüp dönüp Ruhi Su’ya seslenişindeki içtenliğini, “kancık anası” Sevgül’ü anlatışındaki koruyuculuğu okuyorum, sonra olanaksız sevdaları… biraz da hasetle. Sen duygularını çok net yansıtıyorsun yazdıklarına. Böylesi bir özelliğim olmasını nasıl da isterdim. Belki sinemanın etkisidir, belki şiirinin gücü, İran, Pakistan, Hindistan, Nepal yolculuklarını anlattığın Büyülü Bir Yolda’nın (Aya Kitap) mekânları, insanları kimi zaman şarkılar bile canlanır. O zaman bilirim, sen şarkılarını, masallarını boşa rüzgâra söylememişsin. Rüzgâr uçarıdır ama ihanet etmez kendine gizini verene. Sabahları sevgili selamlarını taşıdığı gibi, askerlerin şarkılarını, özlemlerini de o taşır. Özlem çeken sevgililerin gözyaşlarını da o kurutur.
Sevgili Işıl, unutma, kitaplarını seviyorum ama senaryolarını, filmlerini özledim, bu özlemde yalnız da değilim.
10. 10. 2013 – Sennur Sezer – www.evrensel.net